Fiona
Board Admin
Sözlükte “değer, kıymet, iyi, ahlaklı ve cömert olmak” gibi anlamlara gelen keramet kelimesi terim olarak “mümin ve takva sahibi kimselerde ortaya çıkan ve Allah’ın lütfu olan olağanüstü haller” şeklinde tanımlanır (İbn Manzûr, Lisanu’l-Arab, “vly” 12/510; Cürcanî, Ta’rifat, “vly” 184).
Kur’an-ı Kerîm’de keramet kavramı doğrudan geçmemekle birlikte, peygamber olmadıkları halde bazı iyi kullar hakkında harikulade olaylardan söz edilmektedir (el-Kehf, 18/16-26; en-Neml, 27/40). Bu ayetlerden hareketle İslam alimleri, salih kulların kerametini hak olarak görmüşlerdir. Bununla birlikte onlar, kerameti herhangi bir kimsenin velî oluşunun kesin kanıtı olarak kabul etmemişlerdir. Tasavvuf erbabı da kerameti gizlenmesi gereken bir sır olarak görmüşlerdir (bkz. Rifaî, el-Burhanü’l-müeyyed, 24, 121; Topaloğlu, Emalî Şerhi, 75-76).
Keramet, keramet sahibinin masum (günahsız ve hatasız) olduğunu veya gaybı bildiğini göstermez. Aksi bir iddia naslarla bağdaşmayan ve itikadî açıdan da tehlikeli sonuçlar doğurabilecek bir durumdur. Çünkü gaybı bilen sadece Allah’tır (el-En ‘am, 6/59; en-Neml, 27/65; el-Cin, 72/26-27). Öte yandan İslam inancına göre, günah işlemekten uzak kalmak anlamına gelen “ismet” sıfatı, vahyin kontrolünde oldukları için sadece peygamberlere ait bir vasıftır. Dolayısıyla velîler için böyle bir masumiyet söz konusu değildir.
İslam alimleri ve mutasavvıflara göre; en üstün keramet, istikamettir. İstikamet, her halinde şer‘i şerife riayet etmek, güzel ahlak ve doğruluktan ayrılmamaktır. Güzel ahlak, iyilikseverlik, diğerkamlık ve cömertlik gibi vasıflar, mümine verilmiş en üstün özelliklerdir. Kur’an-ı Kerîm’de, Allah’ın bütün müminlerin dostu/velisi olduğunun vurgulanması (al-i İmran, 3/68), bu hususa bir işaret olarak görülebilir.
Kur’an-ı Kerîm’de keramet kavramı doğrudan geçmemekle birlikte, peygamber olmadıkları halde bazı iyi kullar hakkında harikulade olaylardan söz edilmektedir (el-Kehf, 18/16-26; en-Neml, 27/40). Bu ayetlerden hareketle İslam alimleri, salih kulların kerametini hak olarak görmüşlerdir. Bununla birlikte onlar, kerameti herhangi bir kimsenin velî oluşunun kesin kanıtı olarak kabul etmemişlerdir. Tasavvuf erbabı da kerameti gizlenmesi gereken bir sır olarak görmüşlerdir (bkz. Rifaî, el-Burhanü’l-müeyyed, 24, 121; Topaloğlu, Emalî Şerhi, 75-76).
Keramet, keramet sahibinin masum (günahsız ve hatasız) olduğunu veya gaybı bildiğini göstermez. Aksi bir iddia naslarla bağdaşmayan ve itikadî açıdan da tehlikeli sonuçlar doğurabilecek bir durumdur. Çünkü gaybı bilen sadece Allah’tır (el-En ‘am, 6/59; en-Neml, 27/65; el-Cin, 72/26-27). Öte yandan İslam inancına göre, günah işlemekten uzak kalmak anlamına gelen “ismet” sıfatı, vahyin kontrolünde oldukları için sadece peygamberlere ait bir vasıftır. Dolayısıyla velîler için böyle bir masumiyet söz konusu değildir.
İslam alimleri ve mutasavvıflara göre; en üstün keramet, istikamettir. İstikamet, her halinde şer‘i şerife riayet etmek, güzel ahlak ve doğruluktan ayrılmamaktır. Güzel ahlak, iyilikseverlik, diğerkamlık ve cömertlik gibi vasıflar, mümine verilmiş en üstün özelliklerdir. Kur’an-ı Kerîm’de, Allah’ın bütün müminlerin dostu/velisi olduğunun vurgulanması (al-i İmran, 3/68), bu hususa bir işaret olarak görülebilir.