Seniorita
Forum Üyesi
Osmanlı - Babürlü İlişkileri
Kuruluşu XVI. yüzyılın ilk çeyreğinde gerçekleşen Babürlü Devleti kısa sürede o çağların en büyük devletlerinden birisi haline gelmiş ve bütün Hindistan alt kıtasının neredeyse tamamına hakim olmuştur. Devletin ismi hakkında bir mutabakat yoktur. Doğu literatüründe ve bizde devletin kurucusu olan Babür Timur'un soyundan geldiği için Timur'un nisbesi makamındaki Gürkani adıyla da anılmaktadır. Aynı şekilde bizzat Hind Müslüman belgelerinde bu devlete Çağatay Devleti şeklinde de atıflar mevcuttur. Batı da ise yanlış bir şekilde bu devlet Moğol Devleti olarak anılagelmiştir. Bunun sebebi Hindistan'a kuzeyden gelen tehditler genel olarak Moğol olarak nitelendiği için tabiatıyla Babür'ün orduları da bu şekilde anılmış ve yerli literatüre bu adla geçmiştir. Hindistan'a gelen ilk Avrupalılar öncelikle güneyde, Gucarat bölgesinde yaşayan halkla temasa geçtiklerinden dolayı Babürlüleri onların diliyle nitelemişler, böylece Moğol ifadesi Batı literatürüne de geçmiştir. Şüphesiz Babürlülerin Türk soyundan oldukları herkesçe bilinmektedir. Bununla birlikte bir galat olarak literatüre geçen Moğol ifadesinden bir türlü vazgeçilememiş, ancak zamanla Babürlülerin gerçek Moğollardan farklılıklarını belirtmek gayesiyle bu terim Mughal olarak yumuşatılmıştır. Bu bakımdan Batılı kaynaklarda Babürlüler için kullanıla gelen Mughal kelimesini kesinlikle Moğollarla karıştırmamak gerekmektedir.1
Timur'un beşinci kuşak torunu olan Babür XVI. yüzyılın başlarında Kabil merkezli küçük bir sultanlığı idare ediyordu. Büyük bir askeri yeteneğe sahip olan ve aynı zamanda şiir ve edebiyatla ilgilenen Babür, yıllarca Timurluların eski başkenti Semarkand'ı ele geçirmeye çalışmış, fakat geçici bir kaç başarının dışında buna muvaffak olamamıştı. Nihayet 1511-12 deki sonuçsuz girişimlerinin akabinde Özbeklere karşı mücadele etmektense Hindistan taraflarına yönelmeye karar vermiş ve Kandehar'a yönelmişti. 1519'da Hindistan'a ilk seferini gerçekleştirdi ve Pencab bölgesinde bazı yerleri ele geçirdi. Bu sırada Hindistan'ın büyük bir kısmı Delhi sultanlarından İbrahim Ludi'nin hakimiyeti altında idi.
Babür Hindistan'da iken Kabil Özbeklerin saldırısına uğrayınca tekrar geriye döndü ve bir müddet daha Kabil'de kaldı 1525'de İbrahim Ludi'nin muhalifleri Babür'ü Hindistan'a davet edince güçlü bir orduyla tekrar Hindistan'a yönelen Babür 21 Nisan 1526'da 100.000 kişilik Ludi ordusunu mağlup ederek Delhi'ye girdi ve artık XIX. yüzyılın ortalarına kadar devam edecek Babürlü Türk Devleti'nin temellerini atmış oldu. Osmanlı Padişahı Kanuni'nin Macaristan seferine çıktığı günlere rastlayan Panipat Savaşı sayıca kendilerinden çok fazla bir orduya karşı kazanılan askeri başarıyla Babür'ün bu alandaki yeteneğini ortaya koyduğu gibi XVI. yüzyılda İslam tarihinin en önemli olaylarından birisi olma özelliğini de ihtiva etmektedir. Babür'ün ordusunun bu savaşta Osmanlı savaş teknikleri kullandığı ve bazı Osmanlıların Babür ordusunda hizmet verdiği de ayrıca bilinmektedir.
Panipat Zaferi'nden sonra hakimiyetini Orta ve kuzey Hindistan'da yavaş yavaş sağlamlaştıran Babür Kandehar'dan Bengal sınırına kadar geniş toprakları ele geçirerek Aralık 1530'da vefat etti ve yerine oğlu Humayun Şah geçti. Bu sırada henüz 22 yaşında bir genç olan Humayun Şah cesur olmakla birlikte babasının sahip olduğu diğer özelliklere sahip görünmemiştir. Nitekim tahta hak iddia eden kardeşlerinin yol açtığı zaafın da katkısıyla Hindistan'dan hâlâ ümidini kesmemiş Ludi Afgan Emirleri ve yerli racalar karşısında bir müddet sonra pek başarı gösterememiş, ve on yıl kadar Hindistan'ı terk ederek Kabil'de yaşamak durumunda kalmıştır. Humayun'un tekrar Delhi bölgesinde hakim olması ve Babürlü Devleti'ni ihya etmesi XVI. yüzyılın ortalarındadır. (1555). Ancak Hümayun bundan sonra pek uzun yaşamamış ve 1556 Ocağı'nda Lahor'da sarayının merdivenlerinden düşerek vefat etmiştir.
Kuruluşu XVI. yüzyılın ilk çeyreğinde gerçekleşen Babürlü Devleti kısa sürede o çağların en büyük devletlerinden birisi haline gelmiş ve bütün Hindistan alt kıtasının neredeyse tamamına hakim olmuştur. Devletin ismi hakkında bir mutabakat yoktur. Doğu literatüründe ve bizde devletin kurucusu olan Babür Timur'un soyundan geldiği için Timur'un nisbesi makamındaki Gürkani adıyla da anılmaktadır. Aynı şekilde bizzat Hind Müslüman belgelerinde bu devlete Çağatay Devleti şeklinde de atıflar mevcuttur. Batı da ise yanlış bir şekilde bu devlet Moğol Devleti olarak anılagelmiştir. Bunun sebebi Hindistan'a kuzeyden gelen tehditler genel olarak Moğol olarak nitelendiği için tabiatıyla Babür'ün orduları da bu şekilde anılmış ve yerli literatüre bu adla geçmiştir. Hindistan'a gelen ilk Avrupalılar öncelikle güneyde, Gucarat bölgesinde yaşayan halkla temasa geçtiklerinden dolayı Babürlüleri onların diliyle nitelemişler, böylece Moğol ifadesi Batı literatürüne de geçmiştir. Şüphesiz Babürlülerin Türk soyundan oldukları herkesçe bilinmektedir. Bununla birlikte bir galat olarak literatüre geçen Moğol ifadesinden bir türlü vazgeçilememiş, ancak zamanla Babürlülerin gerçek Moğollardan farklılıklarını belirtmek gayesiyle bu terim Mughal olarak yumuşatılmıştır. Bu bakımdan Batılı kaynaklarda Babürlüler için kullanıla gelen Mughal kelimesini kesinlikle Moğollarla karıştırmamak gerekmektedir.1
Timur'un beşinci kuşak torunu olan Babür XVI. yüzyılın başlarında Kabil merkezli küçük bir sultanlığı idare ediyordu. Büyük bir askeri yeteneğe sahip olan ve aynı zamanda şiir ve edebiyatla ilgilenen Babür, yıllarca Timurluların eski başkenti Semarkand'ı ele geçirmeye çalışmış, fakat geçici bir kaç başarının dışında buna muvaffak olamamıştı. Nihayet 1511-12 deki sonuçsuz girişimlerinin akabinde Özbeklere karşı mücadele etmektense Hindistan taraflarına yönelmeye karar vermiş ve Kandehar'a yönelmişti. 1519'da Hindistan'a ilk seferini gerçekleştirdi ve Pencab bölgesinde bazı yerleri ele geçirdi. Bu sırada Hindistan'ın büyük bir kısmı Delhi sultanlarından İbrahim Ludi'nin hakimiyeti altında idi.
Babür Hindistan'da iken Kabil Özbeklerin saldırısına uğrayınca tekrar geriye döndü ve bir müddet daha Kabil'de kaldı 1525'de İbrahim Ludi'nin muhalifleri Babür'ü Hindistan'a davet edince güçlü bir orduyla tekrar Hindistan'a yönelen Babür 21 Nisan 1526'da 100.000 kişilik Ludi ordusunu mağlup ederek Delhi'ye girdi ve artık XIX. yüzyılın ortalarına kadar devam edecek Babürlü Türk Devleti'nin temellerini atmış oldu. Osmanlı Padişahı Kanuni'nin Macaristan seferine çıktığı günlere rastlayan Panipat Savaşı sayıca kendilerinden çok fazla bir orduya karşı kazanılan askeri başarıyla Babür'ün bu alandaki yeteneğini ortaya koyduğu gibi XVI. yüzyılda İslam tarihinin en önemli olaylarından birisi olma özelliğini de ihtiva etmektedir. Babür'ün ordusunun bu savaşta Osmanlı savaş teknikleri kullandığı ve bazı Osmanlıların Babür ordusunda hizmet verdiği de ayrıca bilinmektedir.
Panipat Zaferi'nden sonra hakimiyetini Orta ve kuzey Hindistan'da yavaş yavaş sağlamlaştıran Babür Kandehar'dan Bengal sınırına kadar geniş toprakları ele geçirerek Aralık 1530'da vefat etti ve yerine oğlu Humayun Şah geçti. Bu sırada henüz 22 yaşında bir genç olan Humayun Şah cesur olmakla birlikte babasının sahip olduğu diğer özelliklere sahip görünmemiştir. Nitekim tahta hak iddia eden kardeşlerinin yol açtığı zaafın da katkısıyla Hindistan'dan hâlâ ümidini kesmemiş Ludi Afgan Emirleri ve yerli racalar karşısında bir müddet sonra pek başarı gösterememiş, ve on yıl kadar Hindistan'ı terk ederek Kabil'de yaşamak durumunda kalmıştır. Humayun'un tekrar Delhi bölgesinde hakim olması ve Babürlü Devleti'ni ihya etmesi XVI. yüzyılın ortalarındadır. (1555). Ancak Hümayun bundan sonra pek uzun yaşamamış ve 1556 Ocağı'nda Lahor'da sarayının merdivenlerinden düşerek vefat etmiştir.